Aklımın her köşesinde sana itiraz edecek bir yer bulabilirim. Kalbimin her köşesinde sana kanacak bir yer bulabilirim. Seni sevmeye kalbimi razı etmişim, aklımı bu oyuna dahil etmeyebilirim... Zaten akıl, kalbe söz geçirebilseydi, aşk diye bir duygu olur muydu? Acaba ilk kim sevmiştir, ilk kim kıskanmıştır? Şimdi adını koyduğumuz ve üstelik her hücresini masaya yatırıp incelediğimiz bu aşk, ilk kimin kalbinde canlanmıştır? Kalbinde bu çarpıntıyı ilk hisseden ne olduğunu anlamış mıdır? Bu tuhaf heyecanın adını koymuş mudur? Bütün sorular yine sana çıkarıyor yüreğimi, seni sevmemeye razı edemedim henüz kalbimi… Aklımın isyanına bakma, o doğrusunu söylüyor. Ve ne zaman aklım bana yapma dese, gelecekte beni acı bir ayrılık bekliyor. Hislerine güvenmeyi öğrenmeli insan, 6. hissine mesela ve bir de aklına; onların söylediği her zaman doğru oluyor. Olmasına oluyor da; hata yapmadan büyümeyi kim öğrenmiş bugüne kadar? Ne olacak bu kalplerimizin vurdumduymaz hali? Kim toplayacak bir türlü dinmeyen gözyaşlarını yüreklerden? Oysa ne çok sevebilirdik, ne güzel günler geçirebilirdik o eski sevgililerle? Neden tükenmiştik, neden ayrılmıştık, şimdi hiçbiri aklımda değil! Sen ve ben öyle olmayalım. Bir zaman birbirini sevmiş ama şimdi göz göze gelmeye bile dayanamayan o çiftlerin arasına katılmayalım. Hatta hiç ayrılmayalım, mümkün mü? Hani ölene kadar birlikte olan o şirin yaşlı çiftlerden biri olalım. Evde kah kavga edelim, kah sohbet ama hep yan yana duralım. Ben sana vaktinde içmediğin ilaçlarını hatırlatayım, sen bana muhtemelen unutacağım geçmişimi… Ben sana bir sevda masalı yazayım, sen bana bir melodi… Yoksa biliyorum aklım gün gelip yenecek kalbimi! Bütün hayallerin yıkılması senin bir yalanına, bir ihanetine bakar; bu uzun yolda yorulup düşmezsin değil mi? Reis