Masallarla büyüdük, masallarda yaşadık. Bazen okuduk kitaplardan, bazen oturup yazdık kendi masalımızı. Masallar… masallar…kötülerin cezalandırıldığı, iyilerin ödüllendirildiği masallar…Keşke gerçek olsa masallar, hep cezasını bulsa kötüler…
Masal okuyacak kadar küçük olduğum günlerin üzerinden sayamayacağım kadar çok gün geçti. Kaf Dağının yerini unuttum, Külkedisinin adını, Pamuk prensesin cücelerini unuttum. Ama masalların tadını unutmadım. Ben de “dostluk, sevgi” üstüne bir masal yazmak istedim. Benim gibi masal okuma yaşını çoktan geride bırakanlara…
Bir varmış, bir yokmuş. İki arkadaş varmış. Arkadaşlıklarının en güzel günlerinde bir fırtına kopmuş. Bu fırtına o kadar güçlüymüş ki her şeyi başka yerlere savurmuş. Bazıları direnmiş, tutunmuş kalmış yakınlarda. Bazıları ise tutunmaya fırsat bulamadan ülkenin bir ucunda bulmuş kendini.
Aradan yıllar geçmiş, herkes kendi masalını yaşamış. Ama masal başında ayrılan yolların kesişmesi gerekiyormuş bir yerde. Bulmuş iki arkadaş beklenmedik bir anda birbirlerini. Birinin gülüyormuş gözleri, diğeri hüzünlü bakıyormuş. Biri yardım istemiş arkadaşından, zaten hazırmış diğeri. Sımsıcak bir dostluk canlanıvermiş yeniden.
Biri cam kırılganlığında, çekingen, ürkek, güçsüzken diğeri “tut” demiş “elimi”. Ve kaldırmış dostunu ayağa. Anlatmış ona “giden günlerin geri gelmeyeceğini. Ama umutla bakmak gerektiğini, geleceğe.” Elele çıkmışlar Kaf Dağına, yeni bir masal yazmaya. Ama bulamamışlar koca dağı. Yokmuş eski yerinde: ne beyaz atlı prensler, ne altın saçlı peri kızları. Şırıl şırıl akan ırmaklar, öpünce prens olan kurbağalar… Hiç ama hiç biri yokmuş yerinde. Çok üzülmüş iki arkadaş. Biri daha mutluymuş, diğeri mutsuz. İnanıyormuş biri Kaf Dağını başka yerde bulacaklarına. Diğeri ise “hayır” diyormuş, “Kaf Dağı” da yok, masalda…
Biraz üzgün biraz kırgın dönerlerken geriye inandırmış biri, “eğer isterlerse yürekten ve harcarlarsa emek masallarının Kaf Dağını “ bulacaklarına…
Masallar hep iyi bitermiş. Bu masalda da kötüler yok, üvey anneler, cadılar, büyücüler… Nasıl biteceğini merak ediyorlarmış masalın. Derken gelmişler yol ayrımına. Herkes kendi masalına kaldığı yerden devam etmiş. Biri daha güçlü, bir dosta yardım etmenin iç rahatlığıyla, diğeri daha umutlu. Biliyormuş, ne zaman düşse elini tutup kaldıracak bir dostu olduğunu. Ve ne zaman dönüp geriye baksa görüyormuş arkadaşının gülen gözlerini.
Masalın sonunu merak edenlere: Gökyüzüne bakın, derim. Göreceksiniz yan yana duran iki yıldızı. Ve duyacaksınız size , “Hayat, avuçlarınızdaki bir sudur, ya bırakırsınız akar gider avuçlarınızdan ya da içersiniz kana kana” dediklerini…
Bu masalın sonunu herkes dilediğince bitirsin. Olmazsa herkes kendi masalını yazsın.