Daha küçücüktüm, küçük bir kaya parçasına tutunmuştum. Üşüyordum bir yandan, bir yandan da düşünüyordum ta o zamandan.
“ sevmekle ölmek arasında ki fark nedir?” diye sordum anneme bir sabah. Annem, “birini son sanırız, birini sonsuzluk”
dedi ve devam etti, “anlarsın sende bir gün gelir, seversin sonsuzu tattığını sanırsın,
yaşlanırsın sona geldiğini?”. Anlamadım önceleri, düşündüm epey bir süre.
Bir gün annem hastalandı, babamı ilk kez bu kadar çaresiz, bu kadar bitkin,
bu kadar umutsuz görmüştüm. Biraz anlar gibi olmuştum, sevgi bu olsa gerekti.
Annem sona mı gelmişti? Yine kafam karışmıştı. Sevmek ve ölmek neden hep bir aradaydı.
Birini sevdiğini belli etmen için illa çaresiz durumda mı olmalıydı?..
Biraz zaman geçmiş ve ben büyümüştüm. Daha bir güçlü, daha bir kendine güvenen,
daha bir dik başlı oluvermiştim. Artık insanlara o eski gözlerimle bakmıyordum.
Yürürken adımlarımda ayrı bir eda ayrı bir hava vardı. Kısık gözlerle bakıyordum
herkese konuşurken, daha az inanıyordum vaatlere artık.
Elbet sevmeyi de öğrenecektim zamanla. Ama ne ben aynı kalıyordum gün geçtikçe,
ne de karşımdaki eskisi gibiydi.
Gördüğümü sanmıştım çoğu şeyi, kendime göre sevmiştim de.
Sonsuzluk neydi, son neydi ki?
Evlenmiştim işte. Artık çocuklarım vardı. Anne olmak,
baba olmak bir başkaydı işte. Artık hayata daha bir bağlı, daha da bir umut dolu bakıyorduk beraber.
Yarınlara yürüyorduk beraber…
Oturuyoruz, hep birlikte “selvi boylum al yazmalım” ı izliyoruz.
Kadın sordu adama; “sevgi neydi?” ve devam etti “sevgi iyilikti, dostluktu, sevgi emekti”.
Yine annem gelmişti aklıma, bu kez gözlerim dolmuştu. Sevmek öyle kuru kuruya olmuyordu.
Emek gerekti, saygı, sadakat, umut, sonra dostluk, arkadaşlık gerekti, sonsuzluk gerekti
en önemlisi.
Sevmek sonsuzluktu bundan emindim, yalnız bir adamı kadını değil, evlatlarımı, annemi,
babamı, kardeşlerimi, nice dostlarımı, yoldaşlarımı sevmiştim. Gönül sevdikçe genişliyor,
sevdikçe daha da büyüyordu. Daha da ötesi sevgi yalnız bu âlem için değildi. Sonsuzluğu da buradan geliyordu, anladım.
Nihayetinde yaşlanmıştık, çocuklarımız da evlenmiş, çoluk çocuğa karışmışlardı.
Ben bu dünyada şanslılardandım sanırım. İyi bir eşim, hayırlı evlatlarım,
huzurlu bir yuvam vardı. Sona geldiğimizi düşünse de torun torba, biliyordum;
daha yeni başlıyordum. Hayat tıpkı benim cümlelerim gibi devrikti. Ölmek son değildi… Sevgi sonsuzdu... Annem haklıydı…