Git! Ama gözyaşlarıma basmadan git. Hatta göz yaşlarımı sakla kilitli sandıklarda..
Bugün her günden farklı… Belki yalnızlığın yanımda belki de sen yoksun, ondan…
Sana dokunan bir bakışım kadardı yaşamın anlamı ve mutluluk nefesini tenimde hissedişimdi.
Bu sefer gidişinde, sevdamızı bırakma uzak dağlar ardında..
Çünkü özlenir gerçek bir sevda kokusu. Bir yudum can yakıcı hayal kadar özlenir…
Hiç beklemediğin anda tüter burnunda aşkın sancısı. Yine en beklemediğin anda hançerin, zaten sırtında olduğunu hissedersin. Her an beklenen ölüm ise çürüyecek bedene inat sevdayla yaşar ruhumuzda.
Zaman akıp geçer elbet ama bir vakit de gelecek olan sözler asırlar sonra gelir veya hiç gelmez.
Takılı kalır gözün yollara. Ya da sen gönlünü bile bile ortaya koyarsın da tükenmek kaçılmaz sondur o yerlerde. Ama bir an duraksayıp yerde bir papatya görebilirsin. Ve kendini bir papatya gibi hissedebilirsin…
Gölgesi uzun görünen bir papatya olmak ister miydim, ateşiyle kasıp kavuran yaz gecelerinde?
Ya da nasıl bir papatya olmak isterdim diyebilirsin…
Bir evin bahçesinde özenle bakılan, bir bahçıvanın her gün suladığı fakat her gün daha güzel görünmek zorunda olan bir papatya mı?
Yoksa önü bucağı açık, rüzgarın hafif hafif savurduğu, toprağa bağımlı ama kendince özgür, hayat kavgasını kendi kendine veren bir papatya mı?..
Böyle bir ikilemin arasında nasıl bir seçim yapılabilir ki?
Mevsimlerden ilkbahar geldiğinde sonbaharın kuru yapraklarının güzelliğinin unutuluşu belki de bir papatya olmak için…
Bence nerde büyüdüğünün, nasıl büyütüldüğünün önemi yok dikenli teller iki dudağın arasındaki sözcüklerde saklıysa bir papatya kadar temiz olsan da ezilirsin..
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]