Şimdi komik bulduğum o eski filmler, bir yandan saflıklarıyla yüzümde tebessüme sebep olurken, diğer yandan içimi sızlatıyor.. Ben o saf, temiz ve gerçekten masum olan aşkları özlüyorum. Ancak o filmlerdeki gibi aşklar istiyorsak, onlar gibi davranmamız gerekmiyor mu? Yiyeceklerde bile doğal olana yöneliyoruz, organik gıdalar peşinde koşuyoruz ama ruhumuz hormonlu, nasıl olacak? Bütün duygusal hareketlerin temeli öğrendiklerimiz, gözlediklerimiz ve sosyal çevremizle orantılı olarak gelişiyor. O zaman şimdi yaşanılan, çabuk tüketilen bu aşklara da şaşırmamak gerek değil mi? Ben hormonsuz aşklar istiyorum. Kendini dış dünyadan gelen zehirlerle kirletmemiş, fast-food yaşamdan uzak durmuş insanlarla dolu bir dünya yaratıp, orada sevmek ve sevdiğimle yaşlanmak istiyorum. Şundan 20-30 yıl sonra öleceğim yahu, doya doya aşk yaşanacak günlerin de sonuna doğru yaklaşıyorum demektir. Sevişip, gezip, eğlenip, sonuna kadar severek geçireceğim, hatta arada çapkınlık yapacağım günler azalıyor. O zaman aşk lazım! Aşk lazım da, organik meyve alır gibi insan aramam gerekiyor bu durumda. Üstelik ortalık sahtekar kaynıyor, organik etiketini yapıştırıp organik niyetine satılan hormonlu sebzeler gibi, yüzünde organik gülümsemesiyle dolaşan bir sürü hormonlu arkadaş çevremi sarıyor. Tamam ben de sıfır hormonlu değilim ama en aza indirerek yaşıyorum. En azından duygularım organik ve hala onların peşinden gidiyorum. İşte bütün bunları düşünerek yeni bir akım yaratmak istiyorum. Aşkın eskisi gibi yaşanması gerektiğine inanan ve bunu özleyen herkesle beraber bir yola çıkalım diyorum. Mesela artık yalnız kalmamak için hiç inanmadığınız ilişkiler yaşamayın, ilk gördüğünüz insanlarla birlikte olmayın, varsın hayatınıza kimse girmesin, biraz yalnız kalmak sizi öldürmez ama belki gelecek gerçek aşka ruhunuzu hazırlar ne dersiniz? Reis